24 Ekim 2016 Pazartesi
3 Ekim 2016 Pazartesi
15 Eylül 2016 Perşembe
Ekşili Palamut, Kremalı Patates ve Çimçim Karides*
Efendim
derya coştu yeniden. Geçtiğimiz yıl, toplumun büyük bir çoğunluğunun gösterdiği
duyarlılık etkisini gösterdi diye düşünmekteyim. Daha iyisini yapabiliriz,
yapacağız da hep birlikte. Denizlerimize de daha büyük bir kıskançlıkla sahip
çıkacağız. Hadi bir destek siz çıkın: http://www.kacsantim.org/
Hafta
sonu aile meclisini konuk ettik soframıza. Malum mevsimidir mübarek palamudun. Zaman
zaman irileri çıksa da henüz taze birer fidan gibi çoğu.
Palamuda Şefkat Zamanıdır
Takoz
kesim palamutlar kanlarından arınmış, suları süzülmüş koyun koyuna iken, balık
tepsimi çıkarıp içini bir güzel sızma zeytinyağıyla incecik yağladım. Sonra üç
iri palamut için; bir demet taze soğan, bir demet rokayı yıkayıp sularını
süzdükten sonra ince doğrayıp ayrı bir kapta karıştırdım onları. Zeytinyağıyla
hazırladığım balık tepsimin zeminine gevşek halı döşer gibi o zerzevattan
serdim. Üzerlerine
takoz palamutları, yanaşık düzen yerleştirdim.
Üzerlerine deniz tuzu ve karabiberi değirmende çekerek lezzetin temelini
attım. Kalan zerzevatı da üzerlerine yazlık pike sitili örtüverdim.
Bir
kavanozda yarım su bardağı sızma zeytinyağı, iki limonun suyu ve bir yemek
kaşığı elma sirkesini bir süre çalkalayarak onlardan sihirli bir sos elde ettim.
Sosu, yaz pikesi altındaki palamutlara gezdire yedire boca ettim. Üç, dört yaprak
defneyi de gelişi güzel bıraktım içeriye. Tepsinin üzerini de folyo ile sıkıca
kapayıp 200 derecede on dakikadır ısıtılmış fırına gönderdim.
Eşim
Selcan Hanımın, balık günlerimizi taçlandırdığı kremalı patatesten de bahsetmeli yeri gelmişken. İngiliz sitili
patates kızartması yerine Selcan, ince tranş şeklinde kestiği patatesleri bir
kapta, iki diş dövülmüş sarımsak, tuz, karabiber çok az kırmızı pul biber ve az
miktar kaşar rendesi ve bir küçük paket süt kreması ile iyice karıştırıp
seramik tepsisine elif gibi tozarak yağan
kar misali incecik yayar. Üzerine de
yine çok az miktarda kaşar rendesini ilave ederek fırına gönderiverir. Kimi yerleri
hafiften yumuşak, kimi yerleri kıtırımsı patatesler gerçekten balığın da sizin
de ruhunuzu okşar.
Çimçim Karidesler
O
gün buzluktaki bir miktar çimçim karidesi hafiften haşladım. Sonra geniş sos
kabına, biraz tereyağı ve bir miktar sızma zeytinyağı ilave ettim. Yağ köpür
köpür olduğunda damarlarını ve tohumlarını alaraktan kıyım kıyım kıydığım üç
adet yeşilbiberi köpüklerin ortasına sörf yapmak üzere bıraktım. Akabinde üç
diş iri, lakin tranş doğranmış sarımsağı da ilave ettim. Tahta kaşıkla alt üst
edip üç, dört dakika sonra Çimçimleri salladım ortalarına. Yeşiller,
pembeler, bejler ortak bir horona durdular derelerin kardeşliğini
simgelercesine.
Sonacıma
da kabuklarını soyup küp küp doğradığım, sularını lezzetine vererek bir cam
kapta beklettiğim domatesleri gönderdim üzerlerine cambaz çadır örtüsü
gibi. Ve çok örselemeden malları,
hafiften ara sıra karıştırdım. Az pul biber ve tuz ilave ettim. Balkondaki
biberiyenin burnundan bir tutam, birkaç yaprak da fesleğenden kopartıp onları
da ilave ettim ki sormayın dostlarım. Tava coştu resmen.
Ateşin
altını kıstım ve palamutlara şefkat zamanıdır diye düşündüm.
Sofra kurulmuştu.
Sofradaki
ahali, işleme başladıktan kısa bir süre sonra aldıkları çimçim lezzetinden bi
tuhaf olmuşlardı. Ellerine sağlık diyen sözler, parlayan gözler ve yanaklar da
oluşan gamzeler benim de keyfimi yerine getirdi doğrusu.
Rakıdan
koca bir yudumlayıp fırın kontrolüne geldim. Mutfağa girdiğimde fırından gelen
koku “ahan
da on numero bir iş çıkardın yine” dedirtti nitekim. Sonra folyoları
kaldırdım ki sormayın gitsin. Amanin, amanin hem görüntü hem koku
abereyyyyyyyyy. Almış başını gitmiş. Sofraya taşımadan bir küçük çatalla lezzet
testi yaptım. Mülkiyeli tabiriyle aliyyül-âlâ.
Budur
dedim kendi kendime. Ve sofraya götürüp servis yaptım.
Palamutların
üzerine tepside biriken sostan birer kaşık gezdiriverdim.
Yine
“mutad sorular” sonrası sohbet
kesildi birden bire. Ve konuklar çatalları ve bıçaklar ile sanki kılıç dansına kalkmışlardı.
E
daha ne olsun. Haydi, afiyet olsun.
Ağzımızın
tadı bozulmasın.
Sağlık
ve dostlukla.
Not: Bu yazı 11 Ekim 2012'de Cumhuriyet- Ankara'da yayınlanmıştır
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)